Bir iki aydır Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet yetkilileri Avrupa Birliği’ne mesajlar gönderiyor,
Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefinden şaşmadığını iddia ediyor. Fakat bir yandan da öyle şeyler
yapıyorlar ki, bazen bu mesajların Avrupa Birliği’ne değil de içeriye, Türkiye kamuoyuna yönelik
olduğunu düşünüyor insan.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına, altına imza koyduğu sözleşmelere uymayan bir
hükümetin AB hedefi ne kadar ciddiye alınabilir ki?
Hükümet, en son AİHM’in en üst seviyeden en net biçimde verdiği Selahattin Demirtaş kararının
uygulanmasına bırakınız müdahale etmeyi, bu kararın kendilerini bağlamadığını söyleyecek kadar AB
hedefinden uzaklaşmış görünüyor.
Oysa bu kararı uygulatmamak, tam tersine yeni davalar açarak Demirtaş’ın ve diğer HDP’li siyasetçilerin
tutukluluğunu sürdürmek, hem anayasaya hem de devletin altına imza koyduğu uluslararası
sözleşmelere aykırı davranmaktır.
İktidar HDP’li siyasetçileri hedef göstermeyi sürdürürken, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi geçen hafta
yeni bir iddianameyi kabul etti. Kobanê iddianamesi olarak basına yansıyan bu iddianamede, 27’si
tutuklu, 6’sı hakkında adli kontrol kararı, 75’i hakkında da yakalama kararı bulunan 108 kişi için 38’er kez
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.
İddianamenin kabulünden sonra çok sayıda hukukçu değerlendirmelerde bulundu ve iddianamenin
herhangi bir suça yönelik delil içermediğini, gizli tanık ifadeleri ve gazete haberlerinden oluştuğunu
belirtti.
AİHM’in Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasına yönelik kararını uygulatmamak için
düzenlenen bu iddianamenin bir hukuk komplosu olduğunu hukukçular bu açıklamalarıyla ortaya
koymaktadır.
Türkiye’nin üçüncü büyük partisine böyle bir hukuk komplosu düzenlenir ve kapatılması için medyada
tartışmalar yapılır, ortam hazırlanır, zemin yoklanırken, Meclis’teki muhalefet partilerinin, özellikle de
CHP’nin sessizliği şaşırtıcıdır ve onlar açısından bir aymazlıktır.
Parlamenter demokrasiye dönüş için gereken muhalefet ittifakı için cezaevinden de olsa en büyük katkıyı
sunan ve toplumun geniş kesimleri nezdinde prestij sahibi Demirtaş’a ve arkadaşlarına yapılan
adaletsizliğe ses çıkaramayan bir muhalefetin topluma vereceği ne olabilir?
Aslında CHP, değil topluma bir alternatif sunmak, iktidar karşısında kendisini bile korumaktan acizdir.
En son Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin üniversiteye kayyum atanmasına karşı yaptıkları protestolara
katılarak destek veren CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na iktidarın en üst makamlarınca
yapılan suçlamalar, hükümetin CHP’ye yönelik de önemli planlarının olduğunu göstermektedir.
Kaftancıoğlu üzerinden bütün partiyi hedef almıştır hükümet yetkilileri.
HDP, bu açıdan da stratejik bir konumdadır muhalefet açısından. Hükümetin HDP’yi kapatarak,
demokratik siyasetin dışına iterek durmayacağı belli olmuştur. Sıra HDP’den sonra CHP’ye gelecektir.
Hükümet bunun için de ortam hazırlamaktadır.
Sadece geçen haftanın olaylarına bakarak hükümetin muhalefete yönelik ne gibi planları olduğu
anlaşılabilir. Bunlar olurken bile cılız bir ses çıkaramayan, HDP ile dayanışmasını netleştirmeyen bir
muhalefetle demokrasi mücadelesi vermek hayli zordur.