Geçtiğimiz günlerde Anthony Fauci ‘Mutasyona ya da varyantlara karşı çift maske kullanımı daha etkili olabilir şeklinde düşünüyorum’ deyince bizde de ‘çift maske’ önerisi yapma moda haline geldi
Dr. Ali Tepe
ABD Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü Direktörü Anthony Fauci’nin açıklamasıyla bir seneden bu yana yaşadığımız “maske sorununda” yeni bir aşamaya da geçilmiş olduğu görülüyor. Kendisi ile Trump’lı Pandemi Günleri’nde daha çok ex-başkanla yaptığı tartışmalarla tanıştık. Beklenebileceği gibi birçok yaklaşımıyla başkanını ikna etmekte zorlanıyordu; sonunda başkan değişti ve kendisi aynı zamanda Biden’lı Pandemi Günleri’nde “danışmanlık” statüsünü de kazandı. Geçen bir yıllık süreçte garip bir şekilde (aslında hiç de garip değil) Fauci’nin söyledikleri Türkiye’de medya aracılığıyla yürütülmeye çalışılan tartışmaların ekseninin de belirlenmesine aracılık etti, ediyor. Teşbihte hata olmaz derler; örneğin FED ekibinin ya da kimi ABD liberal ekonomistlerinin sözlerinin tekrarı Türkiye’de kimilerince ekonomik alanda söz sahibi olabilmek için nasıl yeterli oluyorsa, Fauci’nin hastalık / pandemi hakkındaki sözleri de son bir yılını televizyonlarda konuşarak geçiren “bilim insanlarımız” için yeterli sözel malzemeyi sağlıyordu.
Olabilir-olmayabilir!
Geçtiğimiz günlerde Fauci “mutasyona ya da varyantlara karşı çift maske kullanımı daha etkili olabilir şeklinde düşünüyorum” deyince bizde de “çift maske” önerisi yapma moda haline geldi. Hatta öğrendik ki birçok bilim insanımız zaten çift maske takarmış. Ara verip Fauci’nin önerisindeki “olabileceğini düşünmek ya da olabilirlik” ifadesi üzerinde düşünülmesini öneriyorum. Olabilirlik, olamama ya da olmama durumunu da aynı bağlamda dillendiren bir ifadedir. Olabilir, olmayabilir de! Ve görünen o ki pandemi süreci ile ilgili bilgisizlikler kanıta dayanmayan konuşmaları bir gelenek haline getiriyor. Bu pandeminin bilim alanına yaptığı olumsuz bir müdahale olarak etkisini sonradan daha anlaşılır bir şekilde gösterecektir. Yukarıda da dediğim gibi eş zamanlı olarak bizim bilim insanlarımız da aynı, benzer önerilerle arzı endam etmeye başladılar.
Maskeli balo!
COVID-19 pandemisinin bir yılı aşan öyküsünü anımsayalım: Başlarda, her ne kadar Trump paralarını kesip örgütü zor duruma düşürse de “küreselleşmeci ideolojinin” sağlık alanındaki sözcülerinden olan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ilk zamanlar maske konusunda alabildiğine kararsızdı. Maskenin gerekli olmayabileceğine dair düşünceler ağırlıktaydı ve sonradan çokça eleştirileceği üzere maskenin yararsızlığını ilan etmekte sakınca görmüyorlardı. (Yaptıkları birçok hatadan biri olarak değerlendirilebilir!) Sonradan bu “ısrarlarından” vazgeçtiler. Bu süreçte ülkemizde de, eminim çoğu inkâr edecektir, televizyonlardaki sayısız “bilimsel” toplantıda maske-mesafe konusunda birbiri ile hiçbir şekilde uyuşmayacak olan görüşler dile getirilebiliyordu. Bilgisizliklerini bilimsel unvanlarından aldıklarını düşündükleri kanıta dayanmadan konuşma egemenliği ile örtüyorlardı.
Ayda 120 TL maskeye
En sonunda maskede karar kılındı ve maske piyasası canlandı. Hükümetin maske dağıtma konusundaki organizasyon başarısını anımsayın! Beş adet maskeyi ücretsiz alabilmek için canımızı dişimize taktığımız günleri; diğer taraftan sonradan getirilen bu zorunluluğun “bir sosyal devlet uygulaması” olarak maskenin ücretsiz dağıtılması gerektiğini dile getirenler sonra bunu dillendirmekten vazgeçti. Piyasa ise bu arada boş durmuyordu. Hükümet maske satışını yasaklamaktan vazgeçince tanesi 1 TL’den satılmaya başlandı. Kimse bunun bu kalitedeki bir ürün için fahiş fiyat olduğunu söylemeye cesaret edemedi. Ortalama dört kişilik bir aile için her biri günde bir maske kullansa -ki bilim insanları maske kullanım sıklığı konusunda da anlaşmakta zorlanıyorlardı- maskeye ayda 120 TL ödemeleri gerekiyordu. İşsizlik ödeneğinin sekizde biri maske parası! Fiyatı erk belirlemişti, bu da kuşkusuz piyasaya müdahaleydi ve maskeden “yolunu bulanlar” oldu. Kullandığımız ve önerilen “bilmemneli” maskelerin niteliği de tartışma konusu tabii. Yaptığım üstünkörü bir gözleme göre şu an itibariyle maskenin fiyatı 30 kuruşa kadar düşmüş durumda, bence enflasyon sepetinde yer alıyorsa düşük enflasyon rakamlarını destekleyebilir. Son bir yılda fiyatı %70 azalmış durumda.
Yararlı mı? Esas soru, sorun bu. Maske takmayı bir tür kohort çalışması sayarsak (neden-sonuç ilişkisini araştıran ileriye yönelik araştırma türü) bu çalışmada maske takanlarla takmayanlar arası karşılaştırmalı bir yararlılık çalışması yapmak etik sorunlar nedeniyle olanaksız. Eğer yararlı olduğu düşünülüyorsa kimseye takmaması önerilemez. Diğer taraftan üç katlı maskelerde gözeneklerin virüslere karşı etkili olamayacağını -çift maske takılsa bile- bunun 10 cm’lik ağ ile istavrit yakalamak / yakalayamamak anlamına geleceğini ileri sürenler var. Maske için kullanılan materyallerin “kalite sorunu da” bu yargıyı güçlendiriyor.
Markalı maskeler…
Maske kullanımının zor dayatmasıyla birlikte kullanım şekli ya da maskeyi kullanmayı bilip bilmeme tartışmaları başladı: burun ve ağız maske içinde olmalı, sağından solundan hava girmemeliydi vs. Kullanmayı bilmeyenlere yine bilim insanlarının gözetiminde linç kampanyaları düzenlendi, televizyonlarda rating aracılarına dönüştürüldü. Bilimsel kibir tezahür etti: “Bir maske kullanmayı / takmayı dahi bilmiyorlar / beceremiyorlar… Zaten el yıkamayı da biz zorla öğrettik!” Bu kibre sinirlenmeyi bir yana bırakırsak bu süreçte “maskeye üfleyelim şişiyorsa işe yarar” diyerek ya da “maske yıkama önerileriyle” bizi neşelendiren bilim insanları da olmadı değil!
Sonunda “cahiller” maske takmayı zar zor da olsa öğrendiler! Sokaklar renk renk çoğunlukla siyah beyaz maskeli ile doldu. Bir zamanlar maskeli toplanmalar yasaktı, şimdi maskesizler! Harcayacak parası çok olanlar maske konusunda da farklılıklarını ifade etmek için “markalı” maske ya da özel üretim maskelerle dolaşmaya başladılar. Kuşkusuz “ben farklıyım” demek bazılarımızın çok istediği bir şey!
Zararı var mı?
Nedense bu dönemde sorulmayan bir soru tartışılmayan bir konu vardı, tabii ki maske bağlamında: Maskenin zararları var mıydı: Maske ile soluduğumuz havanın kalitesindeki düşüşün uzun dönemde ne gibi zararı olur? Bilim insanları her ne kadar maskenin oksijenlenmeyi azaltmadığını iddia etse de gözlemsel çalışmalarda kan oksijen doygunluğunun maske ile %3-4 oranında azaldığını gösteriyor. Kısa dönemde tolere edilebilir gibi gözükse de uzun dönemdeki etkisi üzerine bir bilgi yok. Bilim insanı olma erkine sahip olmadığım için bir iddiada bulunmayacağım.
Malzemenin niteliği
Bir başka görünmez sorun, maskeye akıtılan paraları hiç saymayacağım, maske üretimlerinde kullanılan malzeme ile ilgili. Neredeyse tümüyle sentetik ve veya pamuklu olan bu ürünlerin tekstil açısından çok da kaliteli olmayan malzeme ile üretildiği düşünülebilir. Özetle yoğun bir şekilde soluduğumuz maskelerdeki tekstil ürünlerine ve boya vs.’e ait tozların başta akciğer olmak üzere solunum sisteminde kalıcı hasarlar yapma olasılığı var mıdır?
Yüzün sıcaklığı
Tıp bilim insanlarının neredeyse yok saydıkları ya da umursamadıkları bir diğer zarar olasılığından da kısaca bahsetmek istiyorum; sosyal bir mevzu. Maske zaten sosyal, kültürel nedenlerle zar zor kurulabilen iletişim olanaklarımızı iyiden iyiye sınırladı; konuşurken zorlanıyor, birbirimizin yüzünü göremiyoruz. İfadelerimiz eksik kalıyor. Evet, insanlar arası iletişimin kısıtlanması, engellenmesi her ne yolla olursa olsun faşizmlerin özlemidir; postmodern pandemi çağında bu bağlamda bilimsel bir aracılık ile mi karşı karşıyayız. Tabii “bilim/teknoloji faşizmini” sorun saymazsak! Okurları maskenin zararları üzerine düşünmeye çağırıyorum. Eminim ki uzun listeler oluşacaktır. Yüze hasret kalmak, bir örtü nedeniyle duyguyla daha az karşılaşmış olmak ilk sıralarda yer alacaktır.
Çift maske
Yeniden başa dönelim: mutasyon olgusu maske konusundaki yaklaşımların da benzer şekilde gözden geçirilmesine yol açtı. Birçok bilim insanı ya da “uzman” “maskenizi bir üst düzeye çıkarın” diye öğüt veriyor. Ve bunda da “olabilir” belirsizliğini eklmeyi ihmal etmeyerek sonradan yalnışa düşmüş olma olasılığından kendilerini korumaya çalışıyorlar. Çok katmanlı, cerrahi maske ile birlikte N95 tarzı özel bir maskenin kullanılmasını öneriyorlar. (Bu önerilerde ilginç bir unsur ise “batı”nın N95 maskesinin benzeri olan KN95’i ise “Çin maskesi” yaftalamasından kurtulamaması) Bu öneri saydığımız -ve saymadığımız- birçok sorunun daha da artmasına neden olabilir. Örneğin mutasyona karşı uzmanların önerdiği maske maskeye ayrılacak bireysel bütçenin 8-10 kat artmasına neden olabilir. Çift maske ise iki katı, doğal olarak. Diğer taraftan üretilen-kullandığımız maskelerin üretim malzeme kalitesi konusunda bireyler olarak ne kadar bilgiliyiz. Virüs boyutuna karşı yetersizlik sorununun -eğer böyle bir sorunun varlığından kuşku duyuyorsak- çift maske ile çözülmeyeceği matematiksel bir gerçekliktir. Çift maske tartışmalarında bu nedenle yeni sorunların ortaya çıkabileceğini iddia eden bilim insanlarının açıklamalarını da okuyoruz: örneğin solunum zorluğuna neden olabileceğini, tek maskeye göre oksijenlenmeyi daha da azaltabileceğini söylüyorlar. (Oysa bunu diyenler daha önce maskenin solunumu etkilemeyeceğini iddia ediyorlardı.) İkinci bir maskenin oluşturacağı yeni bir sorun olarak da yeni enfeksiyonlar için uygun ortam oluşturabileceği gündeme getiriliyor. Özetle tüm bilinmezlikleri ve bilinmezliklere yönelik “deneysel araştırmalarla” COVID-19 süreci devam ediyor ve bu şartlarda pandemide maskenin öyküsü de devam edecek gibi gözüküyor. Ve maske aracılığıyla, tabii kullanabildiğimiz taktirde, bizlerin göreceği yararlar ve uğrayacağımız olası zararlar konusundaki tartışmalar da.