“90’larda köy boşaltmaları sırasında bomba attılar, evimizi yaktılar biz de korktuk ve Suriye’ye geçtik. Suriye’de de evimiz yakıldı ve tekrar Türkiye’ye döndük. Çok çok zordu. Burada da ev başımıza yıkıldı. Bizim gördüklerimizi kimse görmedi”
Diyarbakır'da yaşanan Nahide Opuz'un 1996 yılından 2002'ye kadar verdiği yaşam mücadelesinden doğdu İstanbul Sözleşmesi'nin hikâyesi. 2009’da kabul edildi ve 2011'de yürürlüğe girdi. Peki 2021'e nasıl geldi...
'Pazar çöplerinden yemek üreten kadınlar oluyor. Sosyal desteklere genelde kadınlar başvuruyor. Yoksulluğun psikolojik yükünü öncelikle kadınlar taşıyor. Ped kullanmak lüks. Daha ‘fedakâr’ olmak zorunda hissettiklerini anlatıyorlar...'
Ortadoğu'da kadın olmayı, mücadeleyi ve 'işgale ve kadın kırımına karşı' kurdukları ortak inisiyatifi Lübnan'dan Büşra Alî, Libya'dan Dr. Rabha Elfarsi ve Tunus'tan Prof. Saloua Guiga anlattı
"Şiddet öyküleri, hikâyeleri hepsi aynı. Şüpheli olarak adlandırılan kadın ölümlerinde kadınların birçoğu şiddete maruz kalmış kadınlardır. Bu veri bile bize intihar denilen ölümlerin şüpheli olduğunu düşündürtüyor."
'Kadınlar olarak bizim yıllarca reflekslerimiz öldürülmeye çalışıldı, utanmamız, ses çıkarmamız gerektiği öğretildi. Sesimizi çıkartalım. Çünkü faşizm en çok sesten korkar. Bugün vereceğimiz refleks bütün yaşamımızı şekillendirecek'
'Kadınları çerçevesi çizilmiş, daraltılmış, “aile” dedikleri ilişkilerin, evlerin içine hapsetmek istiyorlar. Bunların hepsi bir tecrit politikasıdır. Bugün gerçekleşen kadın kırımının da tecrit politikalarıyla doğrudan bir ilişkisi var.'
1938'de 'Dersim'in kayıp kızları’ olmamak için Efrin'e göç etmiş kadınlar bugün aynı zulmü yaşıyor... Kayıp onlarca kadının akıbeti bilinmiyor... Ve dün IŞİD'e karşı verdikleri mücadele ile alkışlanan Kürt kadınları bugün Efrin'de yalnız bırakılıyor
Artan ve giderek yaygınlaşan erkek şiddetinin nedenleri etrafında gelişen “erkeklik” mefhumu nasıl oluşuyor, nelere sebep oluyor, eleştirel erkeklik mümkün mü? Biz sorduk, Prof. Dr. Özlem Cankurtaran yanıtladı...